
Güvenme
Senden önceki hiçbir mutluluk senin gözlerin kadar anlamlı değilmiş MEĞER. Sende yaşıyorum hayatta yüreğim’’
Bu dizeleri bir şiir kitabında okuduğum ve ezberlediğim anda doldu kalbim seninle. Ben sen olmuşum o an anladım. Senden önceki mutluluk yokmuş. Senin gözlerinde sözlerinde yakalamışım ben mutluluğu… Sevmek bu muydu bu kadar hayat mıydı? Aslında sevmek hayatın ta kendisiydi… Seninle yaşıyorum seni severek seni hissederek seninle var olarak yaşıyorum. Birden kaybetme korkusu geliyor yüreğime gözümden yaş damlıyor. Allah’ım sanki nefes alamıyorum. İyi miydi bu kadar bağlanmak. Hayatına nefes yapacak kadar sevmek. O an bir düşünce kaplıyor içini acaba diyorsun acaba o da benim onu sevdiğim kadar seviyor mu beni duraksıyorsun. Bilemezsin hiç kimse bilemez bu yüzden değil mi ki zaten sevilmekten kıymetlidir sevmek. Sen seversin çok seversin. Sonra dersin ‘’Senden önceki hiçbir mutluluk senin gözlerin kadar anlamlı değilmiş MEĞER.’’
O da seviyordu ASLINDA ta ki nefsi kalbine galip gelene kadar kendisini büyük bir şey gibi görene kadar. Fasulye de kendisini nimetten sayıyor işte bizim ki de o misal. Önce sevdi beni çok bağladı. Her an aradı sordu. Sevdiğini belli etmek için elinden geleni yaptı. Hiç unutmam bir sabah ben uykuda kalmışım. Saat ON civarı evin telefonu çaldı. Açtım
‘’Hala uyanmadın mı?’’ dedi. Korktum bir şey oldu kesin dedim.
‘’Hayırdır bir şey mi oldu?’’
‘’Hayır, seni görmeden işe gitmek istemedim. Camının önüne geldim, her sabah dokuz çeyrekte bana el sallardın bugün sallamadın. Bende arabada senin sesini duymayı bekledim. Dokuz buçukta da arardın aramadın ve ben işe geç kaldım kusura bakma seni uyandırdım ama sesini duymadan işe de gidemedim be yavrum.’’
Gözyaşlarıma hâkim olamadım o an hiçbir şey diyemedim saklayamadım da ağladığımı sessizce nefes alıp verişimi dinledi ve yine o konuşmaya devam etti.
‘’Bu bile yetti canım benim, haydi ben kovulmamak için işimin başına gideyim, akşam yine aynı saatte camın önünde ol da bütün gece uykusuz kalmayım.’’
‘’Dur kapatma.’’ dedim.
Durdu kapatmadı dinledi.
‘’Seni seviyorum.’’ dedim ve telefonu yüzüne kapattım.
O SABAH dünyanın en şanslı kadını gibi hissettim kendimi. Hayatımı birleştireceğim kişiyi seviyorum. Sevdiğim kadar seviliyorum. Bundan eminim birden göğsüm kabarıyor. Bunu anlatacak birisi lazım deyip en yakın arkadaşımı arıyorum ve saat on buçuk
‘’Alo’’ diye uyku bir ses geliyor telefondan
‘’Kızım kalk hadi sana anlatacaklarım var. On dakika içinde bizim evde ol.’’
‘’Kızım sen deli misin bilmiyor musun ben gece çalışıyorum gündüz uyuyorum.’’
‘’Beni ilgilendirmez gel git bir daha uyu.’’ deyip onunda yüzüne telefonu kapatıyorum. Kendimde ki cesarete hayran kalıyorum aynı anda da şaşırıyorum. Kendi kendime gelsin de onun öfkesinden kork diyorum. Öyle enerji doluyum ki sanki sabah yaşananalar bir anda bana can verdi. Aslında canım kanım da yerinde maşallah neler oluyor anlam veremiyorum. Tam on dakika sonra kapı çaldı.
Yarı uykulu halde geldi benim ki,
‘’Umarım bu yaptığına değer bir şeydir.’’ deyip, masaya oturuyor. Tabi ortada ne kahvaltı var ne de başka bir şey.
Başlıyorum anlatmaya ama ballandıra ballandır o an yaşanan birse ben on mislini anlatıyorum. Çocuk gibiyim ya, aklımı yitirmekten korkuyorum. Sessizce dinliyor. Arkadaşım verdiği tek cevap hı hı hı ben bitiriyorum. O ayağa kalkıp çeşmeden bir bardak su aldı. Yüzüme doğru suyu atınca,
‘’Beni uykumdan bunun için mi kaldırdın Allah seni kahretsin ‘’deyip bir hışımla evine gitti.
SANKİ beni ve sevdiğimi tanımıyor gibi bir tavır takındı. Anlam veremedim uykusuzluk siniridir dedim geçiştirdim. Ben paylaştım ya banane ben onun gönlünü bir şekilde alırım. Sabah akşam camdan selamlaşma arada dışarıda buluşmalarla ilişkimiz baya yol aldı. Aileler tanışacaktı. En yakın arkadaşım uykusundan uyandırdığım Handan Emre’yle benden daha çok görüşmeye başladı. Handan bir gece kulübünde djlik yapıyordu. Bizi sürekli oraya davet ediyordu. Ben fazla takılmak istemesem de Emre’nin hoşuna gidiyordu. Bizde Handan’ı kırmamak için gidiyorduk. Daha doğrusu ben kırmamak için gidiyordum. Emre’ye göre Handan bahane ortan şahaneydi. Değişik değişik tipler vardı. Ortamdakiler sanki hiç erkek görmemiş gibi Emre’nin etrafına geliyorlardı. Ben ne zaman lavaboya gitsem Emre’nin yanı doluyordu. Sinir olsam da belli etmiyordum. Kıskandığımı anlamasın da kendini bir şey sanmasın diye ama geç kalmıştım. Dedim ya fasulye işte kendini nimetten sayıyor. Kızıp gidelim diyorum gidiyoruz iki telefon bir çiçek gönlüm alınıyor. Tekrar gidiyoruz yine aynı tas aynı hamam gülme konuşma sohbet… Emre’nin değiştiğini benden giderek uzaklaştığını o ortamda da ün yaptığını anlıyorum. Ama özünü biliyorum çünkü seviyorum. Öyle ya biz kadınlar sevdik mi sanki kendimiz büyütmüş gibi sahiplenip tanıdığımızı söyleriz. Hâlbuki biz sadece onun birlikte olduğumuz zaman içerisinde sadece kalbine sahip oluyoruz.
Uzun ilişkilerdeki genel sorun HER YIL AYNI ŞEYLER OLUYORDU. Bizde de öyle oluyordu. Bir şey olur biter sen bitti zannedersin ama biraz zaman geçer film başa sarar bizimki de o misal. Bir gün yine aynı kulübe gittiğimiz de Emre bir şeyler almak için yanımdan ayrıldı. Peşine iki tane kadın gitti Emre’den sosyal medya hesaplarını istediler. O da bir hesap verdi ama ben o hesabı bilmiyorum. Handan kızları tanıyordu. Handan’dan yardım isteyip o hesabı öğrendim. Hemen bende sahte bir hesap açıp kendisine istek yolladım. Beyefendimizin aklı beş karış havada… Kadınlar tarafından çok seviliyor. Bu hoşuna gidiyor. Bir de ikizler burcu ben tek kişiyi seveyim ama herke beni sevsin mantığında. (Genellikle ikizler burcu erkeği için öyle söylenir. Ben söyleyenlerin yalancısıyım ☺)
Sosyal medyadan güzel bir söz bulup yazdım:
‘’Selam.’’ dedim. Akıllı adam Emre
‘’Buyurun kime bakmıştınız. Ben sizi tanımıyorum.’’ dedi. Benim ne kadar zeki olduğumu biliyor. Avıma düşmek istemiyor ama bir kadının böyle anlarda ne kadar zeki olacağını tahmin bile edemiyor. Yazıyorum ona onun istediği gibi bir kadın kılığına bürünüp işve cilve yapıyorum. Onun en sevdiği şeyi yapıp ona övgüler yağdırıyorum.
‘’Bana her kadın âşık olur ben istesem aynı anda on kadını bile idare edebilirim.’’ diyor. Sırf beni ağına düşürmek için SALAK diye bağırıyorum içimden o hala kendisini ispatlamaya çalışıyor. Bende hadi bakalım eğer bunu ispatlarsan seninle yemeğe çıkacağım. Hatta kendi evimde yemek yapacağım diyorum. Çıldırıyor ve klavye flörtlerinin mesajlarını tek tek bana atıyor.
Annemle dertleşmeye başlıyorum, ‘’MUTLU AİLELER’’ DİYE BAŞLADI KONUŞMAYA. Mutlu aileler samimiyet üzerine kurulur kızım diyor. O an düşünüyorum. Emre ne kadar samimi diye. Başta öyleydi ama şimdi sanki değil. Kendi kendime yine ona kıyamıyor ya bunlar girdiği havadan böyle oluyor sa… Bende onun gibi çirkinleştim. Bak neler yapıyorum. Deyip kendimi suçluyorum. Üç gün o sahte hesabı hiç açmadım. Bu üç gün içerisinde emre ile her gün görüşüp onunla kurduğum mutluluğu anlatıyorum. Şiirler yazıp okuyorum. O da aynı şekil beni seviyor, biliyorum ama bir tarafı da o azgınlığı yapıyor. İçimde bir şüphe var ve son kez aç şu sahte hesabı bak bakalım, bir şey yazmış mı? Gecenin geç saatlerinde açıyorum. Bir sürü mesaj bakıyorum gerçekten de dokuz tane kadından gelen övgü dolu sözleri yollamış. Seni çok merak ediyorum diye de not düşmüş o an nasıl olduysa çevrim içi olduğumu anlayıp yazdı.
‘’Haydi, çağır beni yemeğe bak dokuz kişi oldu.’’ Bana bir bahane lazım ki ben bu oyunu bitireyim.
‘’Olmaz ben on kişi demiştim artık görüşmek istemiyorum’’
‘’Dur atacağım bekle bir kişi daha var.’’
Allah’ım nasıl çıkacağım bu oyundan diyorum. Neyse atsın da kapatırım nerden bulacak diyorum. O anda bir resim geliyor bakıyorum ve o anda ağlamaya başlıyorum.
‘’Bak diyor adıma yazılmış bir şiir beni bu kadar seven bile var.’’
Benim şiirim ona yazdığım yüreğimden yüreğine gönderdiğim şiirim her şey affedilir ama bu affedilmez. Bir yemeğe benim sevgimi satıyor. Onun egosu tatmin oluyor benim ise dünyam yıkılıyor. O anda kamera isteği yolladım. Hemen açtı, tabi karşısında beni gördü. Şok oldu ona dediğim tek bir kelime vardı:
‘’YAZIKLAR OLSUN’’
‘’SİZİ TEKRAR GÖRDÜĞÜME SEVİNDİM’’. DEDİ.
‘’BİR YANLIŞILIK OLMALI, BEN DAHA ÖNCE HİÇ BURAYA GELMEDİM.’’ DEDİĞİMDE GÖZLERİNİ BENDEN AYIRMADI. SADECE GÜLÜMSEDİ.
Ayrıldıktan sonra beni ilk gördüğünde sadece gülümsemekle yetindi. O kamera konuşmasından sonra kaba bir misalle yerin dibine girdi. En büyük dersi verdiğime inanmıştım. İçim tatmin olmuyordu ama yine de verdiğime inanıyordum. Sonrasında yıllar geçti kalbime layık birisini bulup yuvamı kurdum. O ise bir restoran da çalışmaya başladı. Biz eşimle sadece bir keresine oraya gittik beni görünce yanıma geldi kendisini tanıtmaya çalıştı. Ben daha önce hiç buraya gelmedim dedim gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. İlla bir şey demem lazımdı.
‘’Bakar mısınız? ‘’diye seslendim.
‘’Buyurun efendim.’’ dedi, şaşkın bir ifade ile erkeğin kalbine giden yol mideden geçer diyorlar ya ben eşimi daha çok sevdiğimi belli etmek istiyorum. Bunu belli edecek ne önerirsiniz ne yiyebiliriz? Fiyatı hiç önemli değil o mutlu olacaksa masayı donatın çünkü sevgimin değeri bu masaya yetmez’’
O süper bir kapak yaptım diyorum. Harikayım ya kendimi seviyorum oley yaşasın diye bağırmak haykırmak istiyorum. Eşim sanki delirmişim gibi bana bakıyor. Emre tam menüden bahsedecekken:
‘’ Hayatım kalk eve gidelim. Ben kendi ellerimle sana yemek yaparım. Benim sana olan sevgimin maddi değeri yok.’’ Diyorum. İçimden de bu sana az bile diyorum. Eşimle çıkıp gidiyoruz. Eşime yolda her şeyi anlatıyorum. Emre ise arkamızdan uzunca bakıyor… (Öküzün trene baktığı gibi☺)