
Hatıra
Küçükken hatıra denildiği zaman aklımıza hatıra defteri gelirdi. Okulların kapanmasına yakın her öğrenci muhakkak alır bütün arkadaşlarından yazmalarını isterdi. Bir de onların kilitli olanları vardı. Sanki kimse o kilidi açamaz diye kitler anahtarını da saklardık. Hep derim ya çocukken güzeldi kalbimiz çocukken masumdu… Mani yazardık altına maninin sonu muhakkak seni seviyorum ile biterdi. Yüzümüz gülerdi. Öğretmenimize de yazdırmak isterdik. Başta cesaret edemezdik ama sonra tüm cesaretimizi toplayıp rica ederdik. Şimdiye kadar hiçbir öğretmenin bu ricayı geri çevirdiğini görmedim. Onlar öğretmendi onlar incitmemeyi öğreten mükemmel insanlardı. Büyüyene kadar birçok hatıra defterimiz olmuştur. İnsan büyüdükten sonra hatıra defteri olmuyor. Kalbinde saklıyor her şeyi çünkü ‘’ En büyük hatıra defteridir kalp; Nice arkadaşlıklar, sevgiler dostluklar saklar. Mani yerine isim ve zaman not eder. İmza olarak da yaşanmışlıkları atar, en güzel sayfasını da en özeline ayırır orada da onu yıllarca saklar’’
Eski resimleri çıkartmış bakıyordum. İçlerinde kalabalık bir aile fotoğrafı buldum. Resimdeki kişileri sayayım dedim ve saydım. Tam olarak resimde 30 kişi vardı. Çok güzel bir andı. Sürpriz olarak yapılmış herkesi mutlu etmiş olan bir andı. O resimde mutluluk gördüm. Samimiyet gördüm. Sanki hiç kopmayacak aile bağları gördüm. O resimde iki tane yaşlı gördüm. Etraflarına mutlulukla bakarken içlerinden ne şanslıyız dediklerini gördüm. Bir dede bir babaanne evlatları torunları gördüm. Üç nesil insan gördüm. Yılların emeğini gülümseyen gözlerde gördüm. Arada kırgınlıklar olsa da yaşanılan anın mutluluğunu bozmamak için susan insanlar gördüm. Saygı gördüm belki birbirini sevmeyen insanlarda vardı ama onların da birbirlerine olan saygılarını gördüm. Kocaman bir çınar gördüm. Dede ne demek denildiğinde yıllara meydan okuyarak dik durmaya çalışan insanı tanıdım. De de neden sadece aynı harflerden oluşur diye düşününce hayatları boyunca evlat mutlu etmek evlatlarını rahat ettirmek için tek düzen yaşayan insan olduğunu anladım.
Bir babaanne gördüm. Ona neden babaanne deniliyor diye düşündüm. Düşününce o basit cevabı buldum. Eski insanların ömrü çalışmakla geçmiş erkek çalışmaya gidince kadın çocuklarına hem annelik hem babalık yapmış. Böylece yıllar geçmiş evladı sadece anne demiş torunları babaanne demiş. Babamızın hem annesi hem babası demiş. Resme tekrar baktığımda edebi gördüm. Terbiyenin ahlakın önemini gördüm. Kameraya bakınca kızaran yanakları gördüm. Karı kocanın birbirlerine olan sadakatini gördüm. Aslına saymakla bitmeyecek kadar çok şey gördüm. Gördüğüm en önemli şey ise aile arasında ne kadar kavga tartışma küslük olursa olsun çözülmeyen bir düğüm olduğunu gördüm. Kardeşliğin karındaşlıktan geldiğini daha iyi anladım.
Baktığım resim bundan iki yıl öncesine ait şimdi baktığımda resimde göremediğim şeyler var. Küslük kavga ve kırgınlık göremedim. Koca çınar dediğimiz dedemizin gözlerinde o ışığı göremedim. Bu dünya bana yetti bekleyip görmek istediğim bir şey yok dediğini duydum. Resim en önemlisi hem anne hem baba olan babaannemizi göremedim. Aileyi birbirine bağlayan o sıkı bağın sahibini göremedim. Edebinden kameraya değil de yere bakan o yeşil gözleri göremedim. Kaybetmek ne demekmiş bir resimle daha iyi anladım. Bir anda dünya boş geldi. Yapılan kavgalar küsen insanlar ne için kavga ettiğini bilmeden sadece hırsı için yaşayan insanlara bir konuşma yapmak istedim. Bir anda ne kadar doluyor içi insanın…
Bazı acıların bazı kayıpların tarifi yok. Bu yüzden sevdiklerinizin kıymetini yanınızdayken bilin. İçtiğiniz sudan aldığınız lezzeti bile hafife almayın. Gün gelecek o lezzeti bile bulamayacağız. Hayat hoş gerisi boş deyip ufacık bir şeyden bile mutlu olmak dileğiyle…