Dut Ağacı


          Balkonda oturmuş bahçedeki vişne ağacını izliyordum. İzlerken aklımdan bir sürü şey geçiyordu. Bahçedeki ağaçlar her zaman bana çocukluğumu çocukluğumda yaşadığım anılarımı ve bir bahçeden koparıp yediğim meyvenin lezzetini hatırlatır. Dokuz yaşlarındaydım evimizin arkasında dut ağacı vardı. Annem dutu çok severdi sevdiği içinde yaz mevsiminde sürekli aşağıya iner dut toplardık. Ama öyle yıkayıp yemeyi falan sevmezdi. Dalından ağzına gelecekti. Lezzeti bu şekilde çıkar derdi. Bizim çocukluğumuzda hava bu kadar kirli değildi. Sokaklara çöp atan insanlar yoktu. Herkes kendine göre çevreyi ve havayı temiz tutar, insanlara olan saygılarıyla birlikte yaşarlardı. Yine bir keresinde dut toplamak için aşağıya inmiştik. Annem ve ardeşlerim dutları toplamak için ağacın tam altına büyükçe bir örtü sardılar. Dutlar yere dökülmesin diye dutları hep bu şekilde toplardık. Örtü sarma işlemi bitince rüzgâra karşı da örtünün dörtkenarına taş koyardık. Aman havalanıp da uçmasın diye Yani her şeyi en ince ayrıntısına varana kadar düşünürdük. Örtü sarma işlemi böyle itina ile bitince de bir kişi ağaca yaslanıp ağacın dallarını sallamaya başladı. Sallayan kardeşim ve annemdi. Ben ise örtünün bir ucunda oturmuş onlara bakıyordum. Ağaç o kadar güzeldi ki bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Bazen onu izlemekten dutların nereye düştüğünü fark etmiyordum. Tabi arada da ağzıma bir kaç tane dut atıyordum. Belki yanlış bir şey ama biz dutu ağaçtan direk mideye gidince çok seviyorduk.

          Zevkli anlardı çünkü dutlar bazen kafamıza düşüyor bazen kardeşlerim ve annemle aramızda şakalaşıyorduk. Annem bize bazen gülerek kızıyordu. Karşıdan bakıldığında gerçekten kıskanılacak bir tablo çiziyorduk. O gün bizim tam çaprazımızda bir çocuk bizi inceliyordu. O kadar dikkatli bakıyordu ki ben acaba canı dut mu çekti diye vicdanen rahatsız oluyordum. Hemen avucuma biraz dut doldurup çocuğun yanına gittim. Benim yaşlarımdaydı yani ya dokuz yâda on yaşındaydı. Bilmiyordum bu tahminim tamamen çocuğun görüntüsüne dayanaraktı. Yanına gittiğimde benden uzaklaşırcasına kaçtı. Utandı herhalde deyip geri geldim. Olanı biteni anneme anlatınca annem utandırmışsındır yavrum çocuğu ondan gitmiştir dedi. Bende rahatladım aradan biraz zaman geçti. Bizim dut toplama işlemimiz bitti. Sofra bezinin etrafına oturmuş bir yandan dut yiyoruz bir yandan da sohbet ediyorduk. Kardeşimin üstü başı berbat bir haldeydi. Çünkü toplarken ezilen dutların üzerine düşmüştü. Ah çocukluk sen ne güzel bir şeysin üzerine değen kirden bile zevk alıyor insan…  O sırada babam yanımıza geldi. Oda bize katıldı. Sofra bezinde ki yerini alıp dutu yemeye başladı. Eve biraz alışveriş yapmıştı. Tabi ki her akşam olduğu gibi bizim çikolatalarımızı da unutmamıştı. Çok fazla dut yedik diye annem o akşam çikolata yememize izin vermemişti. Bunu hala unutmam ve benim çocuklarım da meyve yedikten sonra bir anne nasihati diye bende onlara çikolata vermem.

         Umarım onlarda benim arkamdan tıpkı şu anda yazdığım yazı gibi yazı yazmazlar. Neyse gelelim hikâyemize uzun zaman oturduktan sonra hava kararmaya başladı. Tam kalkacakken o çocuğun yine dikkatlice bizi izlediğini gördüm. Annem babama olanı biteni anlattı. Babam biraz dut bir tanede çikolata alıp çocuğun yanına gitti. Biraz çocukla sohbet ettikten sonra çocuğu alıp yanımıza geldi.  Sessiz bir çocuktu annem ‘’karının aç mı yavrum’’ diye soru sordu. Hayır demek için kafasını salladı. Annem fazla ısrar etmedi. Biz hala çocuk utandığı için böyle yapıyor zannediyoruz. Babam sohbet etmek için konu açtı ‘’ eviniz nerede’’ dedi. Çocuk dut ağacının hemen yanını gösterdi. Tek katlı müstakil bir ev vardı. Bahçesinin yarısı dut ağacına geliyordu. Çok eski değil ama yenide olmayan bir evdi. ‘’ annen evde mi?’’ diye sordu babam ‘’hayır’’ dedi.  Babam ‘’ baban nerede’’ dedi.  Çocuk ‘’cennette’’ dedi. O an bir hüzün kapladı içimi bir an kendi babama baktım saçmala dedim kendi kendime ve düşündüğümü unutmaya çalıştım. Annem bu çocuğu eve götürelim dedi babam ve annem alıp çocuğu evine götürdüler. Kapıyı çaldılar kapıyı genç bir delikanlı açtı. Delikanlı küçük kızın abisiydi. Annem ve baba olanı biteni iyice merak ettiler. Bize işaret edip biraz oturmamızı söylediler. Genç delikanlıya hayatlarını sordular. Bize bu kadar yakında ihtiyaç sahibi varda biz bilmiyormuşuz diyerek kendilerini suçladılar. Delikanlı anlatmaya başladı.

‘’ben çok küçükken annem de kardeşime hamileyken babam askerde şehit olmuş. Annemden ve babamdan başka kimsemiz yok bizim, annem o günden sonra bize hem annelik hem babalık yaptı. Şimdi ben 19 kardeşim 10 yaşındayız. Annem bizi çok iyi büyüttü. Mutluyduk… Şimdi kendisi hasta evin arka sokağındaki hastanede yatıyor. Bu yüzden bende evde kardeşime bakıyorum. Kardeşim biraz içine kapandı. Annem yaklaşık 20 gündür hastanede yatıyor. Babam annenizin hastalığı ne deyince delikanlı ‘’annem bronşit’’ dedi. Delikanlı biraz ileri derecede olduğu için uzun süreli bir tedavi gerekiyor dedi. Annem peki yemek falan nasıl yapıyorsunuz diye sorunca ocağın üzerindeki yumurta tavası dikkatini çekti.  Vicdanen iyice rahatsız oldu. Biraz sohbet ettikten sonra annem ve babam anneniz hastaneden çıkana kadar sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılayacağız diye delikanlıya söz verdiler. Annemin merak ettiği bir şey vardı. Dut ağacına küçük kız neden o kadar dikkatli bakıyordu. Abisi gülümsedi o dut ağacını biz babamızın yerine koymuştuk dedi. Başta biraz saçma geldi.  Dut ağacından babamı olur diye kendi kendine söylenmiş annem ama sonra hikâyeyi dinleyince anladık ki dut ağacından baba olurmuş. Delikanlı dedi ki ağacın önünde oturduğumuzda annem derdi ki; bakın çocuklar babanızda tıpkı bu ağacın gölgesi gibi bizi korurdu. Hala bu ağaç gibi gölgesi üzerimizde dut ağacının büyüklüğü kadar onunda boyu uzundu ve çok iriydi. Baban rızkımızı her zaman ayrı yerlerden getirirdi. Bu dut ağcıda bizim rızkımız çünkü annem oradan tıpkı sizin gibi dut toplar ve satardı. Reçelini yapar satardı buda bizim rızkımız olurdu. İşte bu yüzden bu dut ağacını kardeşim babamın yerine koyardı. Bu yüzden dut ağacı onun için çok önemliydi. Size bakışı sizin verdiğiniz dutu yemeyişi de bu yüzden kusura bakmayın dedi. Annem tebessüm ederek delikanlının annesine hayran kaldığını belirtmişti. Hemen oradan çıkıp hastaneye gittiler annenin durumunu öğrendiler. Annenin tedavisi iye gidiyordu az masraflıydı. Babamda bütün masrafı karşılayacağına söz vermişti. Hastane yetkilileri ile de görüşmüştü. O günden sonra kadın hastaneden çıkana kadar annem her gün sabah aksam oraya uğradı. Dutu o küçük kızla birlikte topladık. O dut ağacı bana hayatım boyunca hatırlayacağım bir ders verdi. Sana bakan her gözde bir şey ara yanındaki evde muhakkak bir şey ara kimin neye ne zaman ihtiyacı var bilinmez. Senin bir gözün hep yardımda olsun. İşte su anda da baktığım vişne ağacı bana bu hikâyeyi hatırlattı. Hayatımızdan böyle ağaçlar eksilmesin.